6 Ekim 2014 Pazartesi

İslam’da Fedakarlık


İslam’da fedakarlık denilince bunu yalnızca bir kaç konuyla sınırlandırmak değil, insanın sahip olduğu maddi, manevi imkanları Allah yolunda, hayır için kullanacağı imkanlar olarak düşünmek gerekir.


İnsanların Allah’ın rızasını kazanmaları ve gerçek anlamda iyiliğe ulaşmalarına vesile olan en önemli ahlak özelliklerinin başında fedakarlık konusu gelir.


Fedakarlıkta esas olan Kişinin vicdanen zorluk ve sıkıntı gibi görünen bir durum karşısında Kendi sahip olduğu, sevdiği, değer verdiği şeylerden, gönülden, içinde hiç bir sıkıntı duymadan feragat edebilmesidir. Bazı zamanlar zahiren zorluk ve sıkıntı gibi görünen olaylarla karşılaşsa dahi fedakarlık yapması gereken şartlarda, gerekli şevk ve azmi ruhunda hissedebilmek, maddi-manevi özveride bulunabilmek Müslümanın Kuran’ da tarif edilen karakteridir.


“Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar  asla iyiliğe eremezsiniz…” (Al-i İmran Suresi, 92)


Müslümanların Fedakar Olmalarının Önemi


Fedakarlık müslümanın Allah’ın rızası kazanabileceği, O’na olan sevgisi ve sadakatini göstereceği, “derinlik kazanabileceği” kıymetli bir ibadettir. Ecir vesilesidir. Bu şuur ve vicdanla davranan bir Müslüman “Rabbim Bana ne güzel bir imkan tanıyor” diyerek Allah’ın Kendisine sunduğu imkanları iyi değerlendirir


Fedakarlık Güzel Ahlak Getirir


Fedakar olan bir insan aynı zamanda tevekküllü, teslimiyetli, sabırlı, merhametli, yardımsever, hoşgörülü, ince düşünceli ve şükredici bir ahlakın da sahibidir.


Nefs ise bencillik, egoistlik gibi kötü ahlak özellikleriyle birlikte yaratılmıştır. Eğer Kişi bu fıtratta ise çoğu zaman önceliği Kendisine verecektir; kendi istek ve tutkularını muhafaza etmenin peşinde olacaktır. Sorumluluk almak, fedakarlık yapan taraf olmak yerine kendi menfaatlerini korumanın peşinde olacaktır.


“… Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.” (Teğabün Suresi, 16)


Aslında bencil olan aynı zamanda büyük bir kayıp içerisindedir. Yüce Rabbimiz’in gücünü,  hem de Rabbimiz’in onların dostu ve velisi olduğunu gereği gibi kavrayamaz ve takdir edemezler.


Fedakar insan ince düşüncelidir. Bir adım öncesinden ileriyi, olayların ikinci, üçüncü safhalarını aklında tasarlar, öngörüşlüdür. Birine yardım edilecekse ilk öne atlayan O olur. Kendini bu yönde geliştirdiği için, karşı taraf dile getirmese dahi, sessiz sedasız tüm detayları fark eder ve en ince ayrıntısına kadar yerine getirir. Bu özellikler, O kişinin aklını ve vicdanını tanıtan önemli bir delildir.


Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 26)


Böylece Allah, dünya ve ahiret sevabının güzelliğini onlara verdi. Allah iyilikte bulunanları sever. (Al-i İmran Suresi, 148)


Fedakar insanların konuşmalarında da aynı asalet görülür. Kötü bir söze güzeliyle karşılık verir, avami hiç bir konuşmanın içerisine girmez, söz kesmez, cahiliye de bilinen ses yükselterek üste çıkmak gibi kötü bir davranış şekline tenezzül etmez.


Böyle insanlar çevrelerinde çok sevgi ve saygı görürler. O kişi takdir edilmeyi hedef edinmez ancak Allah bir güzellik, ikram olarak karşısında ki kişilerde O’na karşı sevgiyle tecelli eder. Kendi rahatı ve konforuna aramadığı için –bu imtihanın sırrıdır- herkes O’na ihtimam eder, ikramda bulunur, gözetir, korur.


Andolsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab Suresi, 21)


Allah’ın seçkin kullarından Sevgili Peygamberimizin yüksek ahlakı hadis-i şeriflerde şöyle anlatılmaktadır:


Babama Resullullah’ın oturuşunu sordum, şöyle buyurdu: “Allah Resulü ancak zikir üzerine otururlardı. Belli yerleri kendisine tahsis etmediği gibi, böyle yapmaktan insanları da sakındırırdı. Bir meclise vardığında, nerede meclis bitmişse (boş yer var ise) o noktada oturur ve sahabilere de böyle davranmalarını emrederdi. Kendisiyle oturan herkese payını verirdi. Onunla oturan hiç kimse, Resullullah’ın katında kendisinden daha üstünü olduğu kanaatine varmazdı. Kim Resullullah ile oturursa veya bir ihtiyacını Hz. Peygamber’den almak için kendisine giderse, Hz. Peygamber (sav) ona karşı sabreder, o Peygamberi bırakıp gidici olurdu. Kim Hz. Peygamber (sav)’den bir ihtiyacını isterse ya o ihtiyacı yerine getirir veya tatlı söz söyleyerek onu geri gönderirdi. Onun güler yüzü, güzel ahlakı, o insanları zengin kılmıştı.


Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. (Kalem Suresi, 4)


Yezid et-Teymi şöyle anlatıyor: Huzeyfe’nin yanındaydım. Bir kişi Huzeyfe’ye, “Eğer ben Peygamber zamanına yetişseydim onunla beraber savaşır ve büyük bir metanet gösterirdim” dedi. Huzeyfe ona “Sen mi öyle yapacaktın? Allah’a yemin ederim ki, Ahzab günü Hz. Peygamber’le beraberdim. Şiddetli rüzgar ve korkunç bir soğuk vardı. Hz. Peygamber “Bir kişi yok mudur ki, müşriklerden bir haber getirsin de kıyamet günü benimle beraber bulunsun.” Sonra Hz. Peygamber haber getirmem için beni gönderdi. Gidip Kureyş’in durumunu öğrendikten sonra Resullullah’a vardım. Düşmanın yanından döndükten sonra yine eskisi gibi titriyordum. Resullullah’a haberi verdim. Resullullah abasını bana giydirdi. Aba sırtındaydı ve onunla namaz kılıyordu. Ve sabaha kadar Hz. Peygamber’in abası altında uyudum.


Sahabeler de Hz. Muhammed (sav)’in bu üstün fedakarlık anlayışını kendilerine örnek alıp, maddi manevi her konuda üstün bir ahlak sergilemişlerdir. Bu fedakarlık ruhuna dayanan birlik ve beraberlikleri sonucunda büyük bir kuvvet elde etmiş, Allah’ın rahmetiyle inkar edenlere ve müşriklere karşı büyük zaferler kazanmışlardır. Peygamberimiz (sav) döneminde çok küçük bir topluluk olan Müslümanların sayısı giderek büyük bir yükselişle artmış, İslamiyet tüm Arap Yarımadasına yayılmıştır.


Bedeviler, dedi ki: “İman ettik.” De ki: “Siz iman etmediniz; ancak “İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Hucurat Suresi, 14)


Sonuç


Allah’ın rahmetini ve cennetini umabilecek kimseler hayatları boyunca her türlü fedakarlığı göze alarak, ihlasla Rabbimiz’in rızasını arayan, rahmani bir yarış içerisine girenler olacaktır.


“Rabbiniz’den olan bir mağfirete ve cennete kavuşmak için) ‘çaba gösterip-yarışın…” (Hadid Suresi, 21)


Kuran ahlakını ve vicdani sorumluluklarını bilerek, dünya hayatında bu gerçekleri gözardı eden bir insan, ahirette telafisi mümkün olmayan büyük bir pişmanlık yaşayabileceğini unutmamalıdır. Hayatlarını bencilce tutkularının peşinden giderek tüketen kimseler, ahiret ile karşılaştıklarında dünyaya bir kez daha geri dönüp mallarıyla ve canlarıyla Allah için fedakarlıkta bulunmak isteyecek; kazanç sanarak fedakarlıktan kaçındıkları, yığıp biriktirdikleri herşeyi cehennem azabından kurtulabilmek için fidye vermek isteyeceklerdir:


Gerçek şu ki, inkar edenler, yeryüzünde olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa, bununla da kıyamet gününün azabından (kurtulmak için) fidye vermeye kalkışsalar, yine onlardan kabul edilmez. Onlar için acı bir azap vardır. (Maide Suresi, 36)


Dünyada cennet ahlakını yaşamadığı takdirde, kişi ahirette karşısına yalnızca sonsuz azaplarla dolu cehennemin çıkmasından korkmalıdır. Halbuki böyle bir sondan kurtulup, cennet nimetlerini kazanabilmek son derece kolaydır. Kuran’da bunun kolaylığı ve Rabbimiz’in kulları için en güzel olanı istediği “… Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.” (Maide Suresi, 6) ayetiyle bildirilmiştir.


Yaşamlarının her anını Allah’ın rızasını kazanmak için geçiren müminler dünyada ve ahirette güzel bir hayatı, Allah’ın sevgisi, dostluğu ve yardımını ümit ederler. Allah Kuran’da “bütün hayırların” bu kimseler için olduğunu bildirmiş ve onları içinde süresiz kalacakları cennetlerle müjdelemiştir:


Ama ve onunla birlikte olan müminler, mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler; işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa erenler onlardır. Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Tevbe Suresi, 88-89)


İslam Dini Hakkında Bilgiler, İslam Dini ve Bilim, İslam’da Tevbe, İslam’da Kadın, İslam’da Zorlama Yoktur, İslam’da Kader: Kadere İmanın Önemi, yazılarını http://islamhakkinda.net/ sitemizde okuyabilirsiniz.



İslam’da Fedakarlık
islam fedakarlık örnekleri, islamda evlilikte fedakarlık, islamda fedakarlık nedir, islamda fedakarlık örnekleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder